"Bir Gün Mutlaka”
Bir ev düşün mesela… İçinde huzurun yankılandığı, perdelerinin hafif rüzgarla dans ettiği bir ev. Camlarından gün ışığı süzülüyor, duvarlarında sevdiğin tonlar var. Bahçesinde rengârenk çiçekler açmış, belki küçük bir masa, birkaç dost, bir bardak çay… İşte o ev, bir zamanlar sadece bir düşken, bugün kalbimde bir gerçek gibi duruyor. Henüz değil ama “bir gün mutlaka” olacak gibi. Çünkü ben hayal kurmayı bırakırsam, nefes almamın da bir anlamı kalmaz gibi geliyor. Hayal kurmak yaşamakla eşdeğer benim için. Ama artık biliyorum, her hayal uçup gitmek için değil. Bazıları kök salmak için geliyor. Bu yüzden bugün ne eksikse, bir gün tamamlanacağına inanıyorum. Kendimi olduğum gibi kabul etmeyi öğreniyorum. Ve geçmişte yaşayamadıklarımın yasını değil, gelecekte yaşanabileceklerin umudunu taşıyorum. Belki bazı oyunlara hiç dahil olamadım, belki bazı anılar sadece başkalarının dilinde kaldı. Ama o eksik sayfalara rağmen, kendi hikâyemi yazmaya devam ediyorum. Eksiklerle değil, kendimle tam olmaya çalışıyorum. Çünkü ben de biliyorum ki, herkesin içinde bir “bir gün” var. Ve o gün geldiğinde, her şey yerli yerine oturacak. Sadece sabırla, inatla, sevgiyle… Ve en çok da kendine inanarak. Hayat dediğin şey, bazen çok küçük bir anın içinde saklanıyor. Balkona uzanmış bir gökyüzünde… Güneşin batarken kendini biraz daha cesurca gösterdiği bir akşamda… Ya da belki uzun zamandır kurduğun o hayalin gözlerinde parıldadığı bir günde. Kimi zaman geçmişin özlemi takılıyor yüreğinin tozlu köşesinden bir fısıltı yükseliyor " Ne olursa olsun pes etme".“Yeniden başla.” Ama öyle sıfırdan değil, hayatı bırakıp yeniden doğmak gibi değil… Sadece kendine yeniden gel, umudunu biraz onar, yüreğini biraz rahatlat. Çünkü her şeyin başı senin içindeki o inanç. Hayat herkese aynı yüzle gülmüyor elbet. Kimi oyunlar oynayarak, kahkahalarla büyürken; kimi sadece uzaktan izleyerek geçiriyor çocukluğunu. Ama biliyor musun? Hayal kurmak, hiç bir döneme ait değil. Belki de en güzel oyun, gözlerini kapatıp “bir gün” diyebilmek. İşte ben de bazen kendi iç sesimi dinliyorum. Sessiz bir köşe bulup, gökyüzünü izleyerek... İçimden geçenleri susturmadan, olduğu gibi kabul ederek... Çünkü ne yaşandıysa yaşandı, artık hepsi bende, ama taşıması ağır değil. Çünkü umuda yük olmaz geçmiş. Hayat, insana bazen çok şey öğretmeden çok şey alıyor. Ama bir şeyi hep bırakıyor geride: "Bir gün" diyebilmenin kıymetini. Benim de hala “bir gün” dediğim hayallerim var. Güneşi batırdığım bir verandada oturmak mesela… Ya da sadece huzurla uyanmak bir sabaha, pencereyi açıp derin bir nefesle “Oldu” diyebilmek... Belki bazı şeyler hiç yaşanmadı, bazılarıysa eksik kaldı. Ama ben kendime söz verdim; geride kalanlara değil, önüme bakacağım. Çünkü düşler, insanın gelecekle konuştuğu yerdir. Ve ben gelecekle iyi geçinmek istiyorum artık. Sert olmadan, kırılmadan, küsmek yerine kabullenerek… Küçük şeylerle mutlu olmayı öğreniyorum yeniden. Bir çiçekle, bir fincan kahveyle, eski bir şarkının içinde saklanan hatırayla. Ve inanıyorum; eğer yüreğini temiz tutarsan, hayat sana mutlaka bir güzellik gönderiyor. Belki hemen değil ama tam da en ihtiyacın olduğunda… İnsan bazen öyle bir anın içinde buluyor ki kendini… Ne geçmişin yükü ağır geliyor, ne geleceğin belirsizliği korkutuyor. Sadece o an var ve o anın içinde saklı duran bir şey: huzur gibi, sükunet gibi… Belki de uzun zamandır aradığım buydu: Seslerin sustuğu, kalbin kendiyle konuştuğu o derin dinginlik. Bir sabah uyanıyorum, gün henüz başlamamış. Pencereyi açıyorum; hafif bir esinti giriyor içeriye, perdeleri usulca dans ettiriyor. Gökyüzü turuncuya yakın bir mavi, kuşlar telaşsızca süzülüyor. İçimde bir his beliriyor: "İyi ki varsın. "Ne bir kişiye, ne bir ana… Sadece o hissin kendisine. Sonra hayaller geliyor aklıma. Kurduğum, beklediğim, belki bazen vazgeçtiğim ama içimin bir köşesinde hep sakladığım hayaller… Hani gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmeden sevdiğimiz şeyler vardır ya, işte onlara benziyorlar. Adını koymadığım bir huzur gibi. Belki bir evin verandasında sabah kahvesi içmek, belki bir akşamüstü hafif rüzgarda sevdiğim biriyle sessizce oturmak. Belki sadece yalnızca kendim olabildiğim bir gün… Hayat hep koş diyor bize, ama ben ilk defa durmanın güzelliğini fark ediyorum. Bir ağacın gölgesinde oturur gibi, acele etmeden, sadece anın tadına vararak yaşamak istiyorum. Çünkü biliyorum, mutluluk bazen büyük şeylerde değil. Bazen sadece sabah uyanmakta, bazen o sabahı iç huzuruyla karşılamada. İçim umut dolu bu sabah. Nedensiz bir gülümseme var yüzümde. Hayat aynı hayat belki ama ben başka bir yerden bakıyorum artık. Daha yumuşak, daha anlayışlı, daha kabullenici bir yerden. Kendime karşı daha nazik olduğum bir yerden. Belki o yüzden bugün yazmak istedim. Çünkü bazı duygular dile geldiğinde iyileşiyor. Bazı hayaller, paylaşılınca kök salıyor. Ve bazı sessizlikler, bir cümleyle bile olsa ses bulunca anlam kazanıyor.

Yorumlar
Yorum Gönder