ÇOÇUK OLSAM YENİDEN


Ve ben birden,
küçük bir kız çocuğunun
kumlara çizdiği kalbi hatırladım.

Bir kavanoz vardı çocukluğumda, içinde denizden topladığım midye kabukları… Her biri küçük bir sır gibi dururdu, dokunsam ses verecek, dinlesem fısıldayacak sanırdım. Kapağını her açtığımda deniz kokardı odam. Oysa ne o kavanoz aynı kaldı, ne ben o çocuk... Bazen unuttuğum bir duyguyu rüzgârın tenime değen serinliğinde bulurum. Bazen de bir dut yaprağının kokusunda... İşte bugün, tam da öyle bir gün. İçimde bir salıncak kuruldu, ve gökyüzü bana çocukluğumu fısıldadı. Ben çocukken evimizin önünde bir dut ağacı vardı. Kökleri evin yanından başlayıp hayal dünyama uzanırdı. Kocamandı gözümde. Şimdiki aklımla bakınca ne kadar küçükmüş belki, ama o zamanlar sanki gökyüzüne dokunurdu. Gökyüzüne uzanan en saf dilek gibiydi. Her yaz, o ağacın altında büyürdü hayallerim. Dallarında kuşlar öter, ben susardım. İçimde konuşan bir sevinç olurdu… Adını şimdi unuttuğum bir mutluluk. Dalları en çok bana eğilirdi sanki, salıncağım onun kollarında, gövdesine sarılı bir sırdaş gibiydi. İpleri gıcırdadıkça neşem de gıcırdardı  gülüşüm göğe karışırdı. Kalbim kuş olurdu, uçardım hiç bilmediğim diyarlara. Hiç korkmazdım. Çünkü çocuk kalpler bilmez düşmekten korkmayı gökyüzüyle arama hiç kimse giremezdi. O gökyüzü şimdi nerede saklanıyor? Rüzgârı dinlerdim, gölgede kurduğum hayallerle büyürdüm. O ağaç, büyümeme tanıktı. Ya da... ben onun gölgesinde büyümeyi unuttum. Özlüyorum dalından dut çalan çocukluğumu. gölgelerin altında kurulan salıncakları… Sonra bir yaz gelirdi. Deniz kokusunu önceden hissederdim. Ayak bileklerime kadar uzanan dalgalar midye kabukları bırakırdı geriye. O küçük şeyler, bana dünyanın en büyük hazinesi gibi gelirdi. Toplardım. Bir kavanozun içine koyar, üzerine rengârenk kapaklar uydururdum. Her biri bir hatıra olurdu. Dalganın fısıltısı, kumun sıcaklığı, güneşin gülüşü… Kavanozumda biriktirdiğim sadece kabuklar değildi aslında. Sessizce topladığım anılar vardı. Kimsenin görmediği sevinçler, kimsenin duymadığı dualar…Ve belki de kimsenin hissetmediği bir yalnızlık. Bazı günler güneşi batırırdım ben. Elimi ufka doğru uzatır, sanki o kıpkızıl ışığı ben çekermişim gibi yavaşça indirirdim gökyüzünü. Güneş usulca bana veda ederdi, her batışında biraz daha susar, biraz daha içime dönerdim. O anlarda gemileri sayardım kıyıdan. Uzaklaşan beyaz noktalar gibi görünürlerdi önce, sonra her biri bir hatıra olurdu içimde ve her biri içimde yarım kalan bir hikâyeyi taşırdı. Birinde çocukken kurduğum ama hiç söyleyemediğim cümleler vardı, birinde annemin sabah sesleri, bir diğerinde yaz tatillerinin telaşı… Bir diğeri salıncağımı sürüklerdi rüzgârla birlikte. Ama hepsi yavaşça süzülür, kalbimden bir şeyler götürürdü yanında... Küçükken mutluluk bendim. Yani mutluluk dışarıdan gelen bir şey değildi, ben içimde taşırdım onu. Bir resim defteri gibi, sayfaları her gün yeni çizgilerle dolardı. Şimdi büyüdüm. Ve bazen o sayfaları ararken buluyorum kendimi. Boş kalmış, yırtılmış, unutulmuş sayfaları... Midye kabuklarım tozlanmış. Salıncağım bir rüzgârda savrulmuş.Ve ben,o dut ağacının gölgesine sığamıyorum artık. Çünkü büyümek böyle bir şeydi. Salıncağı bırakıp, kendi gölgene tutunmak. Dut lekesini değil, zamanın lekesini taşımak. Deniz kabuklarını değil, kalp kırıklarını biriktirmek. Ama işte bugün, unutmak sandığım her şey içimde yeniden filizleniyor. Her insanın içinde bir çocuk yaşar. İçimde çok derinlerde bir yerde hâlâ o çocuk var. Ve ben hâlâ çocukken kavanozuna deniz kokusu biriktiren, salıncağa binip , dut yaprakları arasında kaybolmak isteyen o çocuğu arıyorum. Kim bilir belki bir gün yeniden bulurum onu… Ve deniz geri döner kavanozuma, salıncağım dut ağacına yeniden kurulur, gemiler birer birer yanaşır kıyıma… Ve güneş beni beklemeden batmaz yeniden ve gökyüzü bana yeniden gülümser... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YENİ BAŞLANGIÇLARA...

KİMSE GÖRMESEDE BÜYÜYEN BİR ÇİÇEĞİM BEN...

"Bir Gün Mutlaka”