Dertleşmek Gibi Bir Şey...
Bazen ne yazacağımı bilmeden açıyorum bu sayfayı. Sadece içim dolu, sadece yorgunum, sadece anlatmak istiyorum. Bana kimse “ne oldu” demesin istiyorum. Sadece biri olsun, dinlesin, sormadan, düzeltmeden, çözmeden… Sadece “buradayım” desin. Bugün kendimi eksik hissettim. Her şeye, herkese yetişemeyen,kendine bile yetemeyen biri gibi. Gücüm yoktu, ama gülümsedim. Canım acıyordu ama sustum.Sanki herkes bir şey bekliyordu benden ama ben hiçbir şey olmak istemiyordum bugün. Sadece insan olmak istiyordum.Yorgun, kırılgan, suskun biri… Dertleşmek… Ne kıymetli şeymiş aslında. Dünyaya karşı tutamadığın gözyaşlarını bir cümleye dökebilmek. Biri seni susturmadan, “abartma” demeden dinlesin istemek… O kadar lüks ki bazen bu. Çünkü çoğu insan dinlemeyi bilmiyor. Senin ruhunun ağırlığını duymuyor. Sadece geçip gitmene, toparlanmana, hemen ayağa kalkmana odaklı herkes. Oysa ben bugün kalkmak istemiyorum. Bazen bir yaprak gibi hissediyorum. Rüzgârda savrulmuş, bir su birikintisinde yavaşça sürüklenen… Kimse almıyor eline, kimse sormuyor: “Sen nasılsın?” Ben nasılım, bilmiyorum. Ama bazen sadece biri “anlıyorum” dese yetiyor. Çünkü biz insanlar çözüm değil, şefkat arıyoruz aslında. Sarılmak istiyoruz. “Yalnız değilsin” denilsin istiyoruz. Ve ben, bunu söyleyen hiç kimse yokken, kendi kendime fısıldıyorum artık: “Yalnız değilsin, dayan... Geçecek.” Bugün geçmezse yarın. Yarın da geçmezse bir gün... Ama sen hâlâ buradasın.Ve bu bile yeterince güçlü bir şey. Ve bazen… Hiçbir şey değişmemiş olsa bile, sadece içini döktüğün için hafifliyorsun. Sözcükler yük almıyor belki, ama yükü paylaşan bir dosta dönüşüyor. Bir satıra yaslanmak, bir harfin arasına saklanmak, kendi duyguna kelimeyle sarılmak… İşte bu da bir tür iyileşme. Bugün hiçbir şey yapmadım belki ama düşündüm. Kendi içime doğru yürüdüm biraz ağladım, çokça sustum. Ama en azından içimdeki sessizliği bastırmadım bu kez. İzin verdim acıya, kırgınlığa, boşluğa… Onlar da ben, dedim. Ve belki de ilk kez, kendimi yargılamadan sevdim. Çünkü bazen bir adım atmak, bazen hiçbir adım atmamakla başlıyor. Ve hayat… Kırıldığın yerlerden sızıyor içeriye, ama aynı yerlerden ışık da giriyor. Bir gün, o karanlıkta bile büyümüş bir yanın olduğunu fark ediyorsun. Ve işte o zaman, kendinle gerçekten tanışıyorsun. Belki bugün kimsenin duymadığı bir “yorgunluk” var içimde. Kimseye anlatmadığım bir “yetişemedim”… Kendime bile itiraf edemediğim bir “ben de kırıldım.” Ama bil ki, sessizce taşınan her acı da görülmeyi hak eder. İçinde çığlık atmayan ama gün boyu suskun kalan bir kalp de yorulur. Bazen gözlerimiz dolu dolu ama kimse fark etmesin diye başımızı pencereye çeviririz. Ama o an var ya… İşte o anlarda en çok kendimize görünürüz. Çünkü insan, en çok incindiği yerde kendine en çok sarılmayı öğrenir. Ve şimdi, bu yazının sonuna gelirken, bir teşekkür borçluyum kendime:“Yoruldun ama bırakamadın. Kırıldın ama dağılmadın. Ve hâlâ sevgiyle bakabiliyorsun hayata...” İşte bu da senin gücün, sessizce tek başına taşımayı öğrendiğin , üstlendiğin yüklerinin bir armağanı..

Yorumlar
Yorum Gönder