Hayal




Bazen gözlerimi kapattığımda, bir başka dünyaya uyanıyorum. Ne adım var orada, ne bedenim. Sadece bir varlık gibi süzülüyorum sessizliğin içinde. Kalabalıklardan uzak, seslerden uzak, beklentilerden uzak bir yer... Adı yok ama ben hep "hayal" diyorum ona. 
O hayalde küçük bir ev var, beyaz duvarlı, ahşap çatılı. Girişinde saksılarda çiçekler... Rüzgârda yaprakların usulca hışırdadığı, sabah kuş sesleriyle uyanılan bir ev. Pencereleri hep açık, içeriye çiçek kokuları giriyor. Perdeleri güneşle dans ediyor. İçeride kitaplar var, sıcak çay var, bir de sessizliği konuşan anılar. O hayalin bir de verandası var. Orada biriyle oturuyorum bazen... Kim olduğunu bilmiyorum, yüzü net değil. Ama bana huzur gibi geliyor. Konuşmadan anlaşıyoruz. Zaman bazen duruyor onunla, bazen uçup gidiyor. Ama hiç canım sıkılmıyor. Çünkü bir yerden tanıyorum onu… Belki bir ömrün içinden, belki bir dua’nın içinden. Deniz var sonra. Uzak değil, yürüyerek gidilecek kadar yakın. Dalgaların sesi geliyor arada. Denizin üstünde uçan martılar, kumlara vurmuş midyeler... Sanki geçmişin hatırası gibi hepsi, ama aynı zamanda geleceğin vaadi. Her şey tam, eksiksiz. Ne fazla ne az. O hayalin içinde çocuklar oynuyor ama ben hep kenardan izliyorum onları. İçim ısınıyor seslerini duydukça, koşarken düşmelerine bile gülümsüyorum. Çünkü onlar gibi olamadım demiyorum artık, onlara bakınca sanki içimde bir çocuk yaşatıyorum. Belki adı yok, belki hiç koşmadı ama gülümsüyor… çünkü hayalinde özgür. O hayalin içinde ben her zaman sakince gülümsüyorum. Kimseye bir şey ispat etmiyorum, kimseye anlatma ihtiyacı da duymuyorum. Sadece varım. Huzurla, içten, kendimce. Dünya koşarken, ben durmuşum gibi. Ama bu duruş bir kabulleniş değil, bir tamamlanış. Çünkü bazı hayaller gerçekleşmez diye değil, bazı hayaller öyle güzel ki, zaten gerçeğe dönüşmeden yaşanır içimizde. Onlar bir sığınak olur, bir dua olur, bir nefes olur… işte bu yazı da onlardan biri. Bu satırlar bir hayale değil belki, ama bir kalbe doğar. Ve o kalp bilir ki, bazen en gerçek olan, dışarıdan değil içeriden yaşanır. O hayalin içinde zaman başka akıyor. Sabahlar yavaş yavaş geliyor, akşamlar çabucak gitmiyor. Güneş gökyüzünde biraz daha uzun kalıyor sanki. Hiç acelem yokmuş gibi hissediyorum. Zamanla yarışmıyorum, yetişmem gereken bir yer yok, kimseye kendimi anlatma telaşım da… sadece olduğum yerdeyim. Ve olduğum yer yetiyor bana. Hayalimde bir ağacım var… dalları gökyüzüne uzanmış, kökleri toprağın en derin yerlerinde. Yazın gölgesinde oturuyorum. Rüzgârda hışırdayan yaprakları dinliyorum. Bazen ağacın altında salıncak var, bazen sadece bir minder… Ama ne olursa olsun, orası sığınağım gibi. İçimde bir çocuk orada hala bekliyor sanki, geçmişte yaşanmamış ne varsa, oraya sinmiş. Ve sonra dutlar… her yaz yeniden büyüyen, avucuma düşen minik siyah dutlar. Parmağıma bulaşan mor izleri. Belki bir yaz günü, elimde bir kavanozla onlardan reçel yapıyorum. Belki biri geliyor da birlikte yiyoruz. Ama sessizce, kelimelere ihtiyaç duymadan. Çünkü hayalimde insanlar sessizliğin içini doldurmayı biliyor. O evin yakınında deniz var dedim ya, bazen gün batımında sandalyem ile yürüyüşe çıkıyorum oraya. Her seferinde güneş bir başka batıyor. Kimi gün altın gibi parlıyor, kimi gün turuncu bir yangın gibi. Ufukta kaybolan güneşi uğurlarken, sanki yıllardır beklediğim biri yavaşça gözden kayboluyor gibi… Ama bu bir vedaya benzemiyor. Aksine, bir kabule, bir iç huzuruna dönüşüyor. Denizin kıyısında toplanmış midye kabukları var. Her biri geçmişten bir iz gibi. Sanki kavanozuma koyduğumda anılarımı saklıyorum onlarla. Belki biriyle paylaştığım bir yazı, belki içime gömdüğüm bir hayal… Ama hepsi orada. Beni ben yapan ne varsa o kabuklarda birikiyor. Ve yıldızlar… geceleri verandaya uzanıp onları izliyorum. Hiç dilek tutmadan, sadece bakıyorum. Çünkü bazen dilek tutacak kadar bile enerjisi kalmaz ya insanın, işte o zamanlar sadece izlemek yetiyor. Sessizce, kendine söz vermek gibi: “Bir gün her şey güzel olacak.” demek gibi. Hayalimde bir kalem var. Yazmak için değil sadece... Hatırlamak için, kendimi, unuttuklarımı, unutturulanları, sakladıklarımı… O kalemle duvarlara yazmıyorum hiç bir şeyi, defterlere değil… Sadece içime yazıyorum. Kalbimin duvarlarına. O yüzden kimse silemiyor. Kimse göremiyor da. Ama ben biliyorum, oradalar. Her kelime, her iz, her kırık… ve her umut. Belki biri gün gelir de sorar bana: “Nasıl dayanabildin?” diye… Gülümserim sadece. Çünkü bilmem ki nasıl oldu. Belki hayal ettiğim için, belki hayal ettiklerim hiç gitmesin diye... Ya da belki, içimde kurduğum o dünya, yaşadığım dünyadan daha çok bana ait olduğu için.. Ve biliyor musun..? Bu yazı da bir hayal gibi. Kimin okuyacağını bilmeden, ne zaman okunacağını umursamadan yazılmış bir hatıra. Bir sesleniş değil bu, bir anlatış da değil… Sadece varlığını hatırlamak gibi… Sadece var olduğun için değerli olduğunu bilmek gibi… Çünkü bazen tek gereken şey, kimse bilmeden hayal etmek. Ve sonra o hayalin içinde sessizce yaşamak. Kimseye anlatmadan… Kimseye görünmeden.. Sadece kalbinle…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YENİ BAŞLANGIÇLARA...

KİMSE GÖRMESEDE BÜYÜYEN BİR ÇİÇEĞİM BEN...

"Bir Gün Mutlaka”