İyileşmek Zaman Değil, Alan İster
Çünkü mesele zaman değilmiş. Mesele o yaraya alan açıp açmadığınmış. Bazen bir yara, yıllarca kabuk bağlamaz. Çünkü sen ona hiç bakmamışsındır. Üzerini kapatmışsındır;
aceleyle, utançla, korkuyla… Ama o hep oradadır. Hâlâ taze, hâlâ bekleyen… Bir gün sen dönüp onunla ilgilen diye. Ben de çok bekledim zamanla geçmesini. Ağrılarımın, hayal kırıklıklarımın, içimdeki eksikliklerin... Ama meğer geçmesini değil, görülmeyi bekliyorlarmış. Ve ben görmeye başladıkça, iyileşmeye de başlamışım. İyileşmek öyle büyük, gösterişli bir şey değilmiş aslında. Bir sabah daha kolay uyanabilmek…
Aynaya biraz daha yumuşak bakabilmek… Bir şarkıda gözyaşı yerine tebessüm bulabilmekmiş. Çünkü iyileşmek, savaşarak kazanılan bir zafer değilmiş. Aksine… Teslimiyetmiş. "Kabul ediyorum, canım acıdı." "Bunu yaşadım, bunu hissettim."
"İnkâr etmiyorum artık." diyebilmekmiş. Ve sonra bir gün, hiç beklemediğin bir anda fark ediyormuşsun. Artık aynı yerden sızlamıyor. Aynı kelimeler seni dağıtmıyor. Aynı hatıra gözlerini yaşartmıyor. Çünkü sen ona bir alan açmışsın. İyileşmesi için, nefes alması için, sadece var olması için… İyileşmek sabırlı bir süreç. Ama en çok da nazik olmayı gerektiriyor kendine. Her gün başa sarabilir, her şey yeniden kanayabilir… Ama bu yol, kendinle kurduğun bağın yolu. Ve en kıymetli bağ, kendine döne döne kurduğun o sarsılmaz dostlukta başlıyor. Ben artık sabırsız değilim kendime karşı.
Ne zaman iyileşeceğimi sormuyorum. Sadece o alanı açıyorum… Yargısız, beklentisiz, sakince. Çünkü anladım ki,
Zaman geçiyor evet ama iyileşmek, sadece izin verirsen mümkün. Ve o izni en çok, kendini en çaresiz hissettiğin anda vermen gerekiyormuş. İyileşmek bazen dışarıdan hiç belli olmuyor. Kimse fark etmiyor sende bir şeylerin değiştiğini.Çünkü bu yol içeriden yürünüyor. Ve çoğu zaman, bu sessiz yürüyüşün şahidi sadece sen oluyorsun. Bazen en büyük adımı atıyorsun. Artık kendini suçlamıyorsun. Ve sadece bu bile bir devrim oluyor içinde. “Keşke böyle yapmasaydım” demek yerine “Ben o zaman bunu biliyordum” diyebildiğin bir noktaya geliyorsun. Acının bile içinde büyüdüğünü fark ediyorsun. İyileşmek, affetmekle de çok ilgili. Ama en çok da kendini affetmekle. Olmadığın kişi için, seçemediğin hayat için, elinden gelmediği için… Başkalarını değil, en çok kendini serbest bırakman gerekiyor. "Ben elimden geleni yaptım." diyebilmek, ve o cümleyi içtenlikle kabul edebilmek… Ve bir de şunu fark ettim. İyileşmek, bazen bir kişiden uzaklaşmak değil, o kişiye bağlı olan yaradan uzaklaşmakmış. Yani onun değil, onun sende bıraktığı etkiyi serbest bırakmak. Onun gölgesinde değil, kendi ışığında yürümeye karar vermekmiş. Yavaş yavaş öğreniyorsun… Bazı insanlar gitmiyor ama etkisi gitmeye başlıyor. Bazı cümleler unutulmuyor ama can acıtmıyor artık. Bazı yaralar kapanmıyor belki, ama sen artık kabuğunu sevmeyi biliyorsun. Ve bazen en büyük şifa, artık “iyileşmeye çalışmamak” oluyor. Çünkü o zaman, iyileşme geliyor usulca. Sen çabalamadığında, sen sadece olduğunda… Bazen iyileşmek, hiçbir şey yapmadan geçirdiğin bir günü kabul etmektir. “Bugün sadece yaşadım” demek.
Ne üretim, ne başarı, ne anlam… Sadece nefes alarak da hayatta kalabilmek. Çünkü sürekli güçlü olmaya çalışmak da yoruyor insanı. Hep çabalayan, hep toparlayan, hep anlayan olmak… Oysa bazen sadece biri gelip “Sen nasılsın?” diye sorsa, dökülecek ne çok şey var içinde.
Ama alışıyoruz…
Anlaşılmamaya,
yarım kalmaya,
anlatamadan susmaya…
İşte o yüzden iyileşmek, önce kendi sesini yeniden duymakla başlıyor. Kalabalıktan değil, kendinden izin almakla. Ve en sessiz anlarda fark ediyorsun. Aslında hep sana en çok sen lazımmış. Gün geliyor, bir şey oluyor… Belki sadece rüzgâr bir yaprağı önünden uçuruyor, ya da eski bir şarkı bir anda çalıyor. Ve anlıyorsun ki, iyileşmişsin. Aynı acı, ama artık başka bir yerden bakıyorsun ona. Kırılmamışsın, büyümüşsün. Kaçmamışsın, geçmişsin. Ve o anda sadece kendine kocaman sarılmak istiyorsun. Çünkü sen, kendinle savaşmaktan vazgeçtiğinde gerçekten güçlenmişsin. İyileşmek zaman değil… İzin, alan, sessizlik, sabır ve en çok da şefkat ister. Bugün hâlâ biraz eksik hissediyorsan... sorun yok. Sen eksik değil, yolda birisin. Ve bu yolun her adımı senin kıymetinle dolu… Belki bugün hâlâ kırık olabilirsin. Ama unutma: kırık parçalar da ışığı en güzel yansıtan yerlerdir. Senin içinden geçen o zarif ışık, bir gün sadece seni değil, başkasını da aydınlatacak.

Yorumlar
Yorum Gönder